Kırmızı ışık terapisi cildimize uygulandığında aslında mitokondrilerin içinde yer alan ve adeta bir enerji santrali olan sitokrom c oksidaz adlı enzime hedef alır. Bu etkileşim, 2013 yılında Avci ve meslektaşlarının araştırmalarına göre, cilt hücrelerindeki ATP üretimini normal seviyenin yaklaşık iki katına çıkarabilir. Bu fazladan hücre enerjisiyle DNA onarımı daha hızlı gerçekleşir ve aynı zamanda antioksidan savunma mekanizmaları yüksek seviyeye çıkar. Yapılan çalışmalarda, UV ışınlarıyla hasar görmüş ciltte bu sürecin reaktif oksijen türleri gibi oksidatif stres belirteçlerini yaklaşık üçte bir oranında azalttığı gösterilmiştir. İyileşen mitokondriyel performans burada da bitmez. Aynı zamanda cilt hücrelerinden olan fibroblast hücreleri de daha aktif hale gelerek kolajen üretimini oluşturan yapı taşlarını artırır ve hiç tedavi uygulanmamış durumlarla karşılaştırıldığında yara iyileşmesini çoğu durumda %25 ile %40 arasında bir oranda hızlandırır.

630 ila 700 nanometre aralığındaki ışık, aslında cilt dokumumuzun yaklaşık 2 ila 5 milimetre altına ulaşabilir ve burada porfirinler ve flavinler gibi kromofor adı verilen önemli moleküllerle etkileşime girer. Bu dalgaboyları bu hedeflere çarptığında hücre içinde fotoelektrik etki adı verilen bir etki yaratır ve bu da elektronların hareket şeklini değiştirerek nihayetinde NF-kappa B ve AP-1 yolları da dahil olmak üzere çeşitli biyolojik sinyalleri tetikler. Yapılan çalışmalarda akne sorunu olan bireylerde ciltleri 670nm kırmızı ışığa maruz bırakıldığında keratinosit büyümesinde ortalama %31'lik bir artışa ve aynı zamanda TNF-alfa ve IL-6 gibi inflamatuar maddelerde %42 ile %55 arasında bir azalmaya neden olmaktadır. Bu bulgular, birçok dermatologun bu cilt rahatsızlıklarının tedavisinde özellikle bu dalgaboyuna olan ilgisini artırmaktadır.
Kırmızı ışık terapisi, vücuttaki nitrik oksit salınımını etkileyerek ve dolaşımdaki AMP düzeylerini değiştirerek çalışır; bu da kan damarlarının genişlemesine ve stres altında ya da zarar görmüş dokulara besin maddelerinin ulaşmasına yardımcı olur. 2022'de yayımlanan araştırmalara göre haftada üç kez uygulama alan kişilerde laboratuvar ortamında test edilen yaşlı deri örneklerinde tip I kollajen yoğunluğunun yaklaşık %18,7 arttığı ve elastin liflerinin düzeninin ise %22 oranında iyileştiği görüldü. Aynı çalışmalarda ayrıca bu metabolik değişimlerin aslında MMP adı verilen bazı enzim inhibitörlerini artırarak güneş ışığına maruz kalan bölgelerde kollajen parçalanmayı neredeyse %30 azalttığı da gösterildi.
Cilt kırmızı ışığa maruz kaldığında, küçük kan damarlarını kaplayan endotel hücrelerinden nitrik oksit salınımını başlattığı görülüyor. Yapılan çalışmalarda, bu durumun kılcal kan damarlarındaki kan akış hızını yaklaşık %35 oranında artırarak kanın oksijen oranını 2022 yılında Lee ve arkadaşları tarafından yayınlanan araştırmaya göre yaklaşık %19 artırabildiği gösterilmiştir. İyileşme için gerekli olan besin maddelerinin ihtiyaç duyulan yere ulaşmasında ve inflamasyondan kaynaklanan atık maddelerin vücuttan atılmasında rol oynayan bu gelişmiş kan dolaşımı, ameliyat sonrası kırmızı ışık tedavisi gören bireylerin yaralarının normal tıbbi bakım rutinlerine sadık kalanlara göre yaklaşık %40 daha hızlı iyileştiğini gösteren klinik deneylerde tespit edilmiştir. Bu yüzden doktorların bu tedavi seçeneğine dikkat etmeye başlaması mantıklıdır.
Kırmızı ışık tedavisi, fibroblast aktivitesini artırarak daha fazla kollajen üretimi ve görünür kırışıklık azalmasına neden olur. 2022'de yayınlanan bir çalışmada Kozmetik Dermatoloji Dergisi tedavi sonrası 8 haftada kollajen yoğunluğunda %30'luk bir iyileşme bildirildi; katılımcılarda kuşbaşı kırışıklıkların derinliğinde azalma ve cilt pürüzsüzlüğünde iyileşme görüldü.
Mitokondriyal ATP üretimini aktive ederek kırmızı ışık tedavisi doku onarımını ve kollajen sentezini hızlandırır. Klinik deneyler, 670nm dalga boyu ışığa maruz kalma sonrasında fibroblastlarda prokollajen belirteçlerinde %25 artış göstermiştir (Dermatologic Surgery, 2021), bu da yaşla birlikte azalan dermis kalınlığını tersine çevirme rolünü destekler.
Düzenli kullanım (12 hafta boyunca haftada üç kez), 400 katılımcı üzerinde yapılan 2023 bir meta-analizde cilt elastikiyetinde %28 iyileşme bildirilmiştir. Kullanıcılar genellikle çene hatlarının daha belirgin hale geldiğini ve özellikle dekolte bölgesindeki "krep" dokunun azaldığını ifade etmektedir.
Kontrollü deneyler yaş karşıtı etkinliğini doğrulamıştır:
Kırmızı ışık tedavisi, UV ile hasar görmüş ciltte onarım mekanizmalarını aktive eder. 670nm dalga boyu, dermal fibroblastlarda ATP üretimini %200 artırır (Photochemistry Dergisi, 2023), hasarlı hücrelerin yerini hızlandırarak alır. Bu süreç, UVA/UVB maruziyetinden kaynaklanan DNA hasarını tersine çevirme konusunda yardımcı olur ve tedavi edilen alanlarda %92'lik hücre canlılığını korur.
Düzenli tedavi, yeni tip I kollajen sentezini uyararak güneş elastosisini azaltır. 12 haftalık bir deneyde cilt pürüzlülüğünde %37 azalma ve eşitlikte %29'luk bir iyileşme görüldü. 633nm dalga boyu, fotoyaşlanmış ciltteki hücre atıklarını hedef alarak şunları artırır:
İltihaplanmayı azaltan sitokinleri düşürerek (%58 azalma ile IL-6 ve TNF-α), kırmızı ışık tedavisi güneşe bağlı hasapdan kaynaklanan kalıcı eritemi azaltır ve fazla melanin üretimini engeller. Haftada iki kez tedavi gören hastalarda, sadece topikal tedavilere kıyasla iltihap sonrası hiperpigmentasyonun %63 daha hızlı çözülmesini sağlar. Isı olmayan mekanizması, iyileşme sürecinde cilt bariyerinin daha fazla bozulmasını önler.
Kırmızı ışık terapisi, hücrelerin hafif strese maruz kalmasıyla kendilerini daha iyi onarabilmeleriyle gerçekleşen bir hormesis adı verilen süreci başlatır. Journal of Investigative Dermatology dergisinde yer alan çalışmalara göre bu tedavi, mitokondriyal ATP üretimini yaklaşık %70 oranında artırarak doku rejenerasyonunu hızlandırabilir. Bu terapi aynı zamanda çok çeşitli düzeylerde etkilidir. Gen ekspresyonunu nasıl gerçekleştiğini etkiler ve çeşitli büyüme faktörlerinin salınımını düzenler. Bu durum, tedavilerden sonra hızlı iyileşmeye yardımcı olmasının yanı sıra zamanla daha güçlü ve dirençli cilt oluşumuna da destek sağlar.
Klinik veriler, kırmızı ışık terapisinin cerrahi kesilerin iyileşme süresini standart bakıma göre %38 oranında azalttığını göstermektedir. 18 klinik çalışmanın yer aldığı 2024 yılı meta-analizi, yaraların kapanma süresinin ortalama 2,5 gün daha hızlı gerçekleştiğini ve hastaların ağrı şiddetinde %40 oranında azalma bildirdiğini ortaya koymuştur. Bu faydalar yaralanma bölgelerinde gelişmiş mikrodolaşım ve kollajen birikiminden kaynaklanmaktadır.
Kırmızı ışık tedavisi, IL-6 seviyelerini %45 azaltırken anti-inflamatuar aracı maddeleri artırır ve böylece rozasea ve akne ile ilişkili inflamasyonun yönetilmesinde etkili olur. Kortikosteroid içeren tedavilerin aksine, cilt bariyerini riske atmaksızın tahrişi yatıştırır.
Kırmızı ışık terapisi, özellikle sivilceye neden olan inflamasyonu azaltarak ve sivilce çıkışına büyük ölçüde katkıda bulunan C. acnes bakterilerini hedef alarak etki gösterir. 2023 yılında Dermatology Insights tarafından yapılan son çalışmalarda, yaklaşık 630 nanometre dalga boyundaki ışıkların sebaceous bezlere nüfuz ederek bu bakterileri yarı yarıya azalttığı gösterilmiştir. İlginç olan, bu sürecin zararlı bakterileri etkisiz hale getirirken cilt üzerindeki faydalı flora üzerinde koruyucu kalmasıdır. Uygulama süreci oldukça etkili görünüyor çünkü çoğu kişi, sekiz haftalık tedavi süresinin ardından cildinin önemli ölçüde temizlendiğini rapor ediyor. Araştırmacılar, bu etkinin sebeplerinden birinin, seanslar sırasında salınan nitrik oksit nedeniyle artan kan dolaşımı olduğunu düşünüyor.
Kırmızı ışık terapisi, aslında cilt bariyerine zarar verebilen sert yüzeyel tedavilerden farklı çalışır. Bunun yerine, aknelerle hücre düzeyinde başa çıkmak için fotobiyomodülasyon adı verilen bir süreci kullanır. Tedavi, sitokrom c oksidaz olarak bilinen bir mekanizmayı aktive ederek mitokondrilerde enerji üretimini artırır ve 2022 yılında Journal of Cosmetic Dermatology'de yayınlanan araştırmalara göre IL-6 seviyesinde yaklaşık %32'lik bir azalmaya neden olur. 12 hafta süren bir çalışma da oldukça etkileyici sonuçlar göstermiştir. Deneyenlerin yaklaşık %78’i daha az akne atakları yaşadığını bildirmiş, %89’luk bir oran ise yalnızca haftada iki kez, onar dakikalık uygulamalardan sonra akne izlerinin solmaya başladığını fark etmiştir. Bu yaklaşımı öne çıkaran en büyük özellik, uygulamanın tamamen işlem süresi gerektirmemesi yani 'downtime' olmamasıdır. Zamanla düzenli kullanım, cildin çevre stres faktörlerine karşı direncini artırırken aynı zamanda cildin doğal pH dengesini hiç bozmaz.